Yönetenlerin ve yönetilenlerin olduğu ve çoğunluğun arzularının hâkim olduğu bir çağı yaşamaktayız.
28 Şubata yetişmiş ve o dönemleri yaşamış olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki; horlanan, dışlanan, ötekileştirilen bir varlık olması ile birlikte yönetenlerin arızalarından dolayı ülke olarak da kaosun hâkim olduğu, yaşam standartlarının oldukça düşük olduğu dönemlerdi Müslümanlar için.
O günlerde birbirimize daha fazla sahip olup, sırt verip arka çıkardık. Çünkü azınlık hükmünde idik. Elimizdekilerin alınması, yaşamlarımızın dönüştürülmesi söz konusu idi.
Elimizdekileri almaya yönelik hamleler bizi biraz daha kenetler, saflarımız daha sıklaşırdı. Baskıya karşı öncelikle elimizdekini koruyup muhafaza etmenin ve sonrasında ise direnişin, kenetlenmenin en güzel örneğini verdiğimiz zamanlar idi.
Bu direniş, şahsiyet ve karakterin ayrılmaz bir parçasıydı. Ve biz o zamanlar Allah ile münasebeti koparmamaya çalışan Müslümanlar idik.
Mehmetçiğin yemin törenine örtülü annelerin alınmadığı, İmam Hatip Okullarına kıskacın ve Kur'an Kurslarına yönelik baskının yaşandığı, ikna odalarında İslam'ın simgesi ve kimliği olan başörtüsüne zulmün yapıldığı, dini sohbet yapıldığı için gözaltına alınanların olduğu, kamuda İslami kimliğinden dolayı memuriyetten sürgüne gönderilmelerin, atılmaların yaşandığı zamanlar…Bu örnekler emin olun ben bunları yazdıkça siz de okudukça fazlalaştırılacaktır.
Evet, bizler zulüm altında idik ama kenetlenmenin yanında bizi gören ve bilen yaratanın kapısını vuruyor, dualar ve yakarışlarla yalnız ondan istiyorduk.
Hz. Eyyub'un yara sancılarının kemiğe dayandığı “Ya Rab sabır ver artık canım yanıyor”;
Hz. Yunus'un balığın karnında “Kendi nefsime zulüm ettim”;
Hz. Yusuf'un zindanda “Sadece Rabbimden istiyorum”; dualarına karşılık verdiği gibi…Allah bu ülkenin Müslümanlarının dualarını, yakarışlarını ve kulluklarını gördükten sonra serinliğin ve selametin müjdesini Tayyip Erdoğan'ı göndererek verdi.
Yıllar sonra bu zorlukları çekenlerin iktidar olduğu ve sıkıntıların peyderpey azaldığı günlere erdik. Müslümanların ezildiği günlerden, hak ettiği konum ve sınıflara geldiklerini gördük.
Biz Allah'a yöneldik ve O'nun emrettiği gibi yaşamaya başladık. O'da yaşantımıza göre bizi ödüllendirdi. Ve bizden birisi ile bizim yönetilmemize müsaade etti.
O zulüm günlerini yaşayan nesil keşke yeni nesle yaşadıkları zulmün, omurgalı duruşun ve Allah'ın emirlerinin dışına çıkılamayacağının öğütlemesini yapsaydı. Kurtuluşa erdik diye düşünerek yeni nesli çukurlarla dolu dünya sahasına salmasalardı.
Ve olan olmaya başladı. Yeni nesil bu zulmü, Müslüman kimliği ve omurgalı şahsiyetin ne olduğunu bilemedi.
İlkeler değişmeye, duruşlar gevşemeye başladı zamanla…
Bu rahatlama ve konforun, yüreği nasır tutmuş günümüz Müslümanlarında bıraktığı tesir ise çok farklı olmakta. Bu rahatlık bizlere yaramadı. Bizim hayat tarzımıza her türlü müdahaleyi yapanların kimliğine bürünür olduk.
Evet, sıkıntıyı, istibdadı, zoru arzuluyor değilim. Kalplerimiz pişmiş değil, nefislerimiz ise hep daha fazlasını ve dünyayı arzulamaya meyyal yaratılmış mahiyette. Bu ortamlara uygun yetişmeyen bizlerin, bu yeni duruma uygun hal ve eylem stratejileri belirleyemeyip dünyaya dalıvermemiz bende bu algıyı oluşturmakta
Bedelini ödemediğiniz şey sizin değildir. Bedelsiz elde edilen, yeni döneme gözlerini açan genç neslimizdeki savrulma ve ölçüsüzlük sizce hangi sebeplerden olabilir?
Rektöre, çevreye, topluma, erke direnen ve dünyasını satmamayı tercih eden duruşlarımız; ortamın rahatlaması ile birlikte çözülen ve şahsiyetli Müslüman kimliğinden çok rahat taviz verir konuma nasıl geldi?
O zor günlerde Müslümanların samimî duruşları, kavli ve fiili duaları neticesinde Allah Tayyip Erdoğan'ı nasip etti bu millete. Bu günlerdeki Müslümanların yaşantılarında ki laçkalık, yozlaşma ve bozulma ile onu elimizden alması da pek tabi mümkün değil mi?
Rabbimiz dünyadan ve çekiciliğinden, Müslümanların içinde bulundukları hal üzere kalmaları tehlike arz ettiği için zahiren belâ gibi görünen şeyleri bizlere gönderebilir. Elimizden alabilir, zorluk günleri tekrar başlayabilir.
Sizce bunun sinyalleri verilmiyor mu?
Manşetten ima yolu ile idamı bahsetmeleri de dâhil olmak üzere, her gün darbelerle eski dönemi hatırlatıp aba altından sopa göstermelerindeki cesaretin müsebbibi, duruşlarını ve saflarını bozmuş, dava endişesi kalmamış biz genç Müslümanlar olabilir miyiz?
Ne hal üzere isek başımıza öyle yöneticiler gelecektir. Bu hüküm doğrultusunda savrukluğumuz, dağınıklığımız, değişen hassasiyet ve dünyevileşmemizle, bozulan kalp ve niyetlerimizle bu halin devam edeceğini mi umuyoruz?
Ellerimizle yaptıklarımız yüzünden Allah'ın Tayyip Erdoğan'ı bizden almasına hazır mıyız?
Tayyip Erdoğan'ı farkında olmadan öldürmeye niyetlenmiş gençlik miyiz yoksa?
Ne dersiniz…?