24 Kasım 2015 tarihinde Rusya Federasyonu Hava Kuvvetlerine ait Sukhoi Su-24M tipi uçağın sınır ihlali gerçekleştirmesinden dolayı Türk Hava Kuvvetleri tarafından düşürülmesi gündemi altüst etti. Aynı zamanda 1950'li yıllardan beri ve Soğuk Savaş süreci sonrası, ilk kez bir NATO üyesi ülke tarafından doğrudan Rus uçağı düşürülmesi olayı dahada heyecanlı bir zeminde tartışmamıza vesile oldu.
Rusya, Suriye İç Savaşı'na müdahil olduğundan beri ilk ciddi kaybını bu olay neticesinde yaşadı. Türk Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanlığı'nın yaptığı açıklamaya göre: Türk hava sahasını ihlal eden uçak, beş dakika içerisinde on defa uyarılmasına rağmen sınır ihlaline son vermeyince, angajman kuralları gereği, iki Türk F-16 uçağı tarafından düşürüldü.
Suriye Türkmen Ordusu'nun kontrolündeki Bayırbucak bölgesine düşen uçak ta ki iki pilot paraşüt ile atlamalarina rağmen, pilotlardan biri, Suriye Türkmen Ordusu'na bağlı 10. Tümen tarafından ölü olarak ele geçirildi. Hakan Fidan'ın fedaileri tarafından Türkiye'ye getirilen ceset, bazı ritueller yerine getirildikten sonra Rus mevkilerine teslim edildi. Diğer pilot, yine Mitin cengaverleri marifetiyle, sağ olarak Lazkiye'deki Rus üssüne ulaştırıldı.
Helikopterle pilotları arama sırasında muhalifler tarafından bir helikopter düşürüldü ve bir Rus deniz piyadesi vuruldu. Düşen uçağın parçalarının etrafa savrulmasından dolayı Hatay'ın Yayladağı ilçesinde de iki Türk vatandaşının yaralandığını duyuyoruz.
Olayın yüzeysel gelişim süreci özetle bu şekilde.
Şahsen; böyle gündem belirleyen jeopolitik ve stratejik olaylarda tesadüfe çok az ihtimal veririm. Başta Rus pilotların yapılan uyarıları duymadıklarını ikrar etmeleri ve sonrasında yaşanan gelişmeler; burda bir Rus tuzağının varlığı hakkında sağlam bir kanaat oluşturdu bende.
Öncelikle; Rus pilotların istikametini belirleyen ve uyarıları duymalarını ya da duymamalarını sağlayan teknolojik aygıtların, pilotlar dışında bir amil (merkez üssü) tarafından devre dışı birakilabileceğini ya da manipule edilebilegini zor bir ihtimal olarak görmediğimi belirtmek isterim.
Satranç, dezenfermasyon, propaganda ve hileli hurdalı konularda bayağı maharetli olan Rus aklının, bu olayda masaya 1'i ölü 1'i yaralı iki pilot koyduğunu ve sınırsız kazançlar elde etmeyi amaçladığını öngörüyorum.
Şöyle ki;
1-Uluslararası arenada ve batı kamuoyunda; 'Bu Rus ayısının Suriye'de ne işi var' sorusu yüksek perdeden dillendiriliyordu. Zannederim şu aşamada konuşulmuyor.
2-Türkiye'nin ve Batının süreç bu şekilde işlerse Ortadoğu'nun bu en önemli toprak parçasında Rusya'dan çok daha fazla söz sahibi olacağı aşikardı. Şimdi dengeler değişmeye başladı.
3-Rusya, Suriye'de kendi emellerini tatbik etmeye gayret ederken, iç kamuoyunda, 'Bu kriz döneminde bu yapılan çılgınlık' homurtuları baş gösteriyordu. Bu kadar sansasyonel bir olaydan sonra, tam tersi bir Rus tipi milliyetçilik devreye girdi ve Rus kamuoyu 'Işit' ile savaşı sahiplendi.
4-Rusların bir kaç asırlık idealarindan biri olan sıcak deniz sevdasının önündeki en büyük engel Bayırbucak Türkmenleri dolayısıyla Türkiye idi. Bu olaydan sonra 'Işit ile savaşan Rusya'yı durdurmaya çalışan Ülke' olarak sunulacak Türkiye algısı ile Ülkemizin âdeta elinin kolunun bağlanması hedeflenmişti. Bu konuda Putin eteğindeki taşları döküyor. Her gün farkli bir argumanla geliyor. İftiranın ithamın biri bin para. (Allah liderlerimize feraset nasip etsin-Amin)
Bu maddelere daha onlarcası eklenebilir. Fakat bu sütun malesef sınırlı;)
Batının, Rusya, iran ve Esat rejiminin (yani tek millet olan Kufrun) ortak gayelerinden biri de; Muhaliflerin Rusya'da başarı sağlayamamaları idi. Hattâ bu mevzuda kapalı kapılar ardında Obama ve Putin'in hemfikir olduğuna adım gibi eminim. Rusya, iran ve Eset rejimi, muhalefeti terorist olarak görüyor zaten. Batı'nın Muhalefeti hazmediyor gözükmesi de ince hesapların varlığının göstergesi. Herseyden once tersi tutum kendileri ile çelişmeleri anlamına gelecek. Yoksa Suriye'de 'halkın bizatihi kendisi' olan Sünni muhalefeti, batının istiyakla iktidara getirmeye çalışacağına inanmak gülünç olur. Suriye de Oynanan oyun ve açılan cehpeler hakkında daha önce uzun bir yazı yazmıştım. Oralara girmeyecegim.
Şu bir gerçek ki; Suriye'de 3. Dünya savaşının provaları yapılıyor. Hilâl ile salip kıran kırana bir mücadele içerisinde.. Kazanan tarafın, Rabbimizin inayetiyle Hilâl cephesi olmasını ümit etsekte, salip cephesinin var gücüyle ve mükemmel bir senkronizasyon içerisinde vurduğunu görüyoruz. Bu topraklarda Rusya'nın da, Abd'nin de diğer tüm irili ufaklı devletlerin de ortak gayesi; temelleri atılan 'güçlü islam coğrafyası' hamlesini akamete uğratmak. Bu kutlu doğuma öncülük ve liderlik edecek olan Ülkemizin elini kolunu bağlayıp eski 'uslu' imajına geri dönmesini sağlamak. Parti ve ideoloji ayırımı gözetmeksizin büyüklerimizin ayakları yere basan aksiyoner politikalarına her alanda sahip çıkmak ve ölümüne destek olmakla, bu kara bulutları dağıtacağımıza ve önümüzdeki yüzyılın Türkler'in ve islam beldelerinin 'altın çağ'larını yaşamasına şahit olacağımıza olan inancım her zamankinden daha fazla.
Selam ve dua ile.